Kuran’da İhlas Kavramı
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
İhlas ne demektir? İhlas sahibi olmanın fazilet ve önemi nedir? Müslümanın hayatında ihlasın önemi ve fazileti…
Arınmak, saflaşmak, kurtulmak mânalarına gelen hulûs ve halâs kökünden türeyen ihlâs kelimesi “bir şeyi, içine karışmış ve değerini düşürmüş olan yabancı maddelerden temizleyip arındırmak, saflaştırmak” demektir. Dînî ıstılahta, ibadet ve iyilikleri riyadan ve menfaat kaygılarından arındırıp sadece Allah için yapmayı ifade eder. Daha geniş bir tarifle “şirk ve riyâdan, bâtıl inançlardan, kötü duygulardan, menfaat hesaplarından ve gösteriş arzusundan kalbi temizlemeyi, her türlü hayırlı faaliyete iyi niyetle yönelmeyi ve her durumda yalnızca Allah’ın rızâsını gözetmeyi ifade eder.[1]
KURAN’DA İHLAS KAVRAMI
Kur’ân-ı Kerîm’in dokuz yerinde “muhlisîne lehü’d-dîn”, bir yerde de ed-dînü’l-hâlis” ifadesi geçer.[2] Bununla yalnızca Allah’a yönelip O’na kulluk etmek, O’na güvenip O’ndan dilekte bulunmak, sadece Allah’ın dinini tanıyıp din konusunda kendini Allah’a adamak, tevhid inancının saflığını bâtıl itikadlarla zedelemekten sakınmak ve saf dindarlık kastedilir.[3] Mü’minlerden böyle bir hayat istenir. Cenâb-ı Hak kullarından ihlâs isteyerek şöyle buyurur:
“(Ey Rasûlüm!) Şüphesiz ki Kitâb’ı Sana hak olarak indirdik. O hâlde Sen de dîni Allah’a has kılarak ihlâs ile kulluk et!” (ez-Zümer 39/2)
“De ki: Ben, dîni Allah’a has kılarak ihlâslı bir şekilde O’na kulluk etmekle emrolundum.” (ez-Zümer 39/11)
Allah Teâlâ, ihlâssız ve kendi rızâsı gözetilmeden yapılan amelleri, ne kadar çok olursa olsun, kabul etmeyeceğini bildirir. İhlâsla yapıldığında ise, az amel bile değerlidir. Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:
“Allah Teâlâ, sadece kendisi için (ihlâsla) ve rızâsı aranarak yapılan ameli kabul buyurur.”[4]
Sahabe-i kirâmın ihlâsına, amellerini sırf Allah için yapmalarına dair bir misal nakledelim: Bir bedevî Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’e gelerek ona îmân edip tâbi olduktan sonra:
“‒Senin yanına hicret edeceğim” dedi. Nebî (s.a.v) bazı ashâbına onu kollamalarını tavsiye buyurdu. Bir müddet sonra gazveye çıktılar. Efendimiz (s.a.v) bu harbin sonunda bazı esirler elde etti. Bunları mücâhitler arasında taksim ederken bu bedevîye de hisse ayırdı. Ona ayırdığı malları ashâbına teslim etti. Bu zât o esnada ashâbın binek hayvanlarını güdüyordu. Yanlarına geldiğinde ashâb-ı kiram hissesini ona verdiler. O:
“‒Nedir bu?” diye sordu.
“‒Rasûlullah (s.a.v)’in senin için ayırdığı hissedir?” dediler. Bedevî onları alıp Rasûlullah (s.a.v)’in yanına geldi ve:
“‒Ya Rasûlullah! Bunlar nedir?” diye sordu. Rasûlullah (s.a.v):
“‒Sana ayırdığım hissendir” diye cevap verdi. O:
“‒Ya Rasûlullah! Ben sana bunun için ittibâ etmedim. Lâkin (boğazına işâret ederek) şuramdan okla vurulup şehîd olayım da cennete gireyim diye ittibâ ettim” dedi. Rasûlullah (s.a.v):
“‒Allah’a karşı sâdık olursan Allah da senin sözünü doğru çıkarır!” buyurdular.
Bir müddet sonra düşmanla tekrar kıtâle kalktılar. Az sonra birkaç kişi bu zâtı taşıyarak Efendimiz’e getirdi. Tam işâret ettiği yere ok isabet etmişti. Rasûlullah (s.a.v):
“‒Bu o mu?” diye sordu.
“‒Evet!” dediler. Allah’ın Rasûlü (s.a.v):
“‒O, Allah’a verdiği söze sâdık kaldı, Allah da onun sözünü doğru çıkardı” buyurdular. Rasûlullah (s.a.v) onu kendi cübbesiyle kefenledikten sonra öne koyup cenaze namazını kıldırdılar. Onun için yaptığı duâlar arasında şu cümleler işitildi:
“Allah’ım bu kulun, senin için hicret etmek üzere yola çıktı ve şehit olarak öldürüldü. Ben de buna şehâdet ediyorum.”[5]
İHLASLA YAPILAN AMELLERİN FAZİLETİ
Abdullah bin Mesʻûd (r.a) ihlasla yapılan amellerin zâyî olmayacağına işaret ederek şöyle buyurmuştur:
“Kim hazînesini semâda saklayabilirse bunu yapsın! Zîrâ oradaki hazîneyi kurt yiyemez ve hırsız çalamaz. Şu muhakkak ki kişinin kalbi dâimâ hazînesi ile beraberdir.”[6]
Cüneyd-i Bağdâdî’ye göre ihlas o kadar gizlidir ki, melek onu bilemediği için sevap hânesine yazamaz, şeytan bilemediği için bozamaz, insan nefsi de bilemediği için şımarmaz.[7]
İnsanı dünyada ve âhirette ihlâs kurtarır. İhlâsın Kur’ân-ı Kerîm’de zikredilen faydalarından bir kısmı şöyledir:
– İhlâs kişiyi şeytanın azdırıp dalâlete sürüklemesinden, zararlarından[8] ve cehennem azâbından kurtarır.[9]
– İhlâs, Rabbimizin yardımını celbederek, insandan kötülük ve fuhşu uzaklaştırır.[10] Nitekim Rasûlullah (s.a.v), Allah’ın bu ümmete, zayıfların duası, namazları ve ihlâsları sebebiyle yardım ettiğini haber vermiştir.[11]
– İhlâs, ibadetlere seviye kazandırır ve onların Allah katında makbul olmasını sağlar. Pek çok rivâyette, bir ibadet veya zikre sevap vaad edilirken, “kalpten ihlâsla yapmak”,[12] “sevâbına inanıp karşılığını sadece Allah’tan beklemek, yani samîmî bir niyet”[13] şart koşulmaktadır ki, bu da ihlâsın ne derece mühim olduğunu göstermeye kâfîdir. Nitekim bir hadis-i şerifte şöyle buyrulur:
“Kul büyük günahlardan kaçınır (takvâ hayatı yaşar) ve tam bir ihlasla «Lâ ilâhe illallah» derse, gök kapıları açılır ve bu söz tâ Arş’a kadar yükselir.”[14]
– İhlâs insana peygamberlerin ahlâkını kazandırır. Zira Allah Teâlâ ihlâsı peygamberlerin en başta gelen vasfı olarak zikreder.[15]
İhlâsın zıddı olan gösteriş (riyâkârlık) ise, büyük bir kalbî hastalık ve iman zaafıdır. İnsanın boş yere çalışıp yorulmasına ve cehenneme atılmasına sebep olur. Şu hadis-i şerif, gösteriş meraklılarının âhiretteki hüsrânını açıkça ortaya koymaktadır:
Şüfey el-Asbahî (r.a) şöyle anlatır:
“Medîne’ye girdiğim zaman insanların etrafında toplandığı bir kişi ile karşılaştım.
«‒Bu zât kimdir?» diye sordum.
«‒Ebû Hüreyre» dediler. O, insanlarla konuşmasını sürdürürken kendisine yaklaşıp önüne oturdum. Konuşmasını bitirip yalnız kaldığında ona:
«‒Sana yeminle söylüyorum ki şu ve şunun hakkı için bana Rasûlullah (s.a.v)’den işittiğin, anladığın ve öğrendiğin bir hadisi nakledeceksin!» dedim. Ebû Hüreyre (r.a):
«‒İstediğini yapacağım. Rasûlullah (s.a.v)’in bana söylediği, anladığım ve öğrendiğim bir hadisi sana anlatacağım» buyurdu. Sonra öylesine derin bir iç çekti ki neredeyse korku ve üzüntüsü sebebiyle bayılacaktı. Bir müddet öylece kaldıktan sonra kendine geldi ve şöyle buyurdu:
«‒Rasûlullah (s.a.v)’in bu evde benden ve kendisinden başka kimse yokken bana söylediği bir hadisi sana anlatacağım!» dedi. Yine derin bir iç çekti ve korku ve üzüntüsü sebebiyle bayılacak gibi oldu. Bu hâl iki defa daha tekerrür ettikten sonra Ebû Hüreyre (r.a) yüz üstü yere düştü. Onu uzun müddet kendime yasladım. Sonra ayıldı ve şöyle dedi:
İLK HESABA ÇAĞRILAN 3 KİŞİ
«‒Rasûlullah (s.a.v) bana anlattı ki; Kıyamet günü olduğunda Allah Tebâreke ve Teâlâ kulları arasında hüküm vermek üzere onlara tecellî edecektir. Bütün toplumlar o gün dizüstü çökmüş durumdadır. Allah’ın ilk hesâba çağıracağı kişiler;
Kur’ân’ı ezberleyen, Allah yolunda savaşan ve Mal varlığı çok olan kimse olacaktır.
Allah Teâlâ Kur’ân okuyan kişiye:
“‒Rasûlüme indirdiğim kitabı sana öğretmedim mi?” buyurur. O kişi:
“‒Evet ya Rabbi!” der. Allah Teâlâ:
“‒Sana öğretilen Kur’ân ile hangi sâlih amelleri işledin?” buyurur. Adam:
“‒Gece gündüz hep Kur’ân’la meşgul oldum” der. Bunun üzerine Allah Teâlâ:
“‒Yalan söylüyorsun!” buyurur. Melekler de:
“‒Yalan söylüyorsun!” derler. Allah Teâlâ:
“‒Sen insanların «Falan kişi ne kadar güzel Kur’ân okuyor!» demelerini istedin, onlar da istediğin sözü söylediler!” buyurur.
Sonra mal mülk sahibi kimse getirilecek ve Allah Teâlâ ona:
“‒Senin rızkını genişletip kimseye muhtaç olmayacak hâle getirmedim mi?” diye sorar. Zengin:
“‒Evet ya Rabbî!” der. Allah (c.c):
“‒Sana verdiğim mal mülk ile hangi amel-i sâlihleri işledin?” diye sorar. Zengin:
“‒Sıla-i rahimde bulunarak yakınlarımı kolladım ve fakirlere tasaddukta bulundum!” der. Allah Teâlâ:
“‒Yalan söylüyorsun!” buyurur. Melekler de:
“‒Yalan söylüyorsun!” derler. Allah (c.c):
“‒Sen insanların «Falan kimse ne kadar cömert!» demelerini istedin, onlar da bu sözü söylediler!” buyurur.
Sonra Allah yolunda öldürülen kişi getirilir. Allah Teâlâ ona:
“‒Ne uğruna öldürüldün?” diye sorar. O kişi:
“‒Senin yolunda cihâd etmekle emrolundum, ben de savaştım ve nihayet öldürüldüm” der. Allah Teâlâ:
“‒Yalan söylüyorsun!” buyurur. Melekler de:
“‒Yalan söylüyorsun!” derler. Allah Teâlâ:
“‒Sen insanların «Falan kimse ne kadar cesur!» demelerini istedin, bu söz de söylendi!” buyurur. Sonra Rasûlullah (s.a.v) dizime vurdular ve:
“‒Ey Ebû Hüreyre, bu üç kişi kıyamet günü kendileriyle cehennemin kızıştırılacağı ilk yaratıklardır” buyurdular».”
Oradan ayrılan Şüfeyy (r.a) o zaman halîfe olan Hz. Muaviye’nin yanına girerek bu hadisi ona anlatmıştı. Bunun üzerine Muaviye (r.a):
“‒Bunlara böyle yapılırsa, geri kalan insanlara nasıl muâmele edilir!” dedi ve şiddetle ağlamaya başladı. Öyle ağlıyordu ki çevresindekiler öleceğini zannettiler ve:
“‒Bu adam bizim başımıza felaket getirdi!” dediler. Sonra Muaviye (r.a) kendine geldi, yüzünü sildi ve dedi ki:
“‒Allah ve Rasûlü daima doğru söyler: «Kim, (yalnız) dünya hayatını ve zinetini istemekte ise, işlerinin karşılığını orada onlara tam olarak veririz ve onlar orada hiçbir zarara uğratılmazlar. İşte onlar, âhirette kendileri için ateşten başka hiçbir şeyleri olmayan kimselerdir; (dünyada) yaptıkları da boşa gitmiştir; yapmakta oldukları şeyler (zaten) bâtıldır.» (Hûd 11/15-16)”[16]
Aʻmeş şöyle anlatır: İbrahim en-Nehaî’nin yanına gitmiştim, mushafı önüne açmış okuyordu. O esnada kapı çalıp bir kişi içeri girmek için izin istedi. İbrahim en-Nehaî hemen mushafın üstünü örterek “Bu gelen kişi beni her vakit Kur’ân okurken görmesin!” dedi.[17] Kalbini gösterişten korumaya çalışıyordu.
Dipnotlar:
[1] Râgıb el-İsfahânî, Müfredât, “خلص” md.; Lisânü’l-ʿArab, “خلص” md.; Gazâlî, 4: 379-380.
[2] el-A‘râf 7/29; Yûnus 10/22; el-Ankebût 29/65; Lokman 31/32; ez-Zümer 39/2, 3, 11; el-Mü’min 40/14, 65; el-Beyyine 98/5.
[3] Bkz. Süleyman Ateş, “İhlâs”, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/ihlas (30.01.2019).
[4] Nesâî, Cihad, 24/3138.
[5] Nesâî, Cenâiz, 61/1951.
[6] İbn Ebî Şeybe, Musannef, 7: 103/34523.
[7] Serrâc, Lüma’, s. 290; Kuşeyrî, er-Risâle, s. 446.
[8] Hicr 15/39-40; Sâd 38/83.
[9] Sâffât 37/40.
[10] Yûsuf 12/24.
[11] Nesâî, Cihâd, 43/3176.
[12] Bkz. Buhârî, İlim, 49; Deavât, 2; Müslim, Salât, 12; Ebû Dâvûd, Salât, 36/527; Tirmizî, Fedâilü’l-Cihâd, 19/1653; Ahmed, 1: 63; IV, 16.
[13] Buhârî, İmân, 25, 28, 35, 37, 41; Salât, 45, 46; Hibe, 35; Tıb, 31; Müslim, İmâre, 117.
[14] Tirmizî, Deavât, 126/3590.
[15] Yûnus 12/24; Meryem 19/51; Sâd 38/45-46.
[16] Tirmizî, Zühd, 48/2382; Hâkim, 1: 579/1527. Krş. Müslim, İmâre, 152; Nesâî, Cihâd, 86
[17] Ebû Zekeriyyâ Yahyâ b. Şeref en-Nevevî, et-Tibyân fî âdâbı hameleti’l-Kur’ân (Kuveyt: Dâru’l-Arûbe, 1409), s. 97.
Kaynak: Doç. Dr. Murat Kaya, Kitabımız Kur’ân Muhtevâsı ve Fazîletleri, Erkam Yayınlıar
İslam ve İhsan
Amellerde İhlas ve Samimiyetin Önemi
Hayâtın Her Alanında İhlâs ve Temiz Kalplilik
İlim Ancak İhlas ile Değer Kazanır
KAYNAK :
https://www.islamveihsan.com/kuranda-ihlas-kavrami.html