İhsan Sahibi Nasıl Olunur?

İhsan Sahibi Nasıl Olunur?

Bizler, Peygamber Efendimiz’in 1400 sene sonra gelen ümmetiyiz. Bugün artık “sahâbî” olma imkânımız bulunmuyor. Fakat âyette zikredilen, “Muhâcirler ve Ensâr’a güzelce tâbî olan ihsan sahipleri”nden olma imkânı, bütün ümmet-i Muhammed için kıyâmete kadar bâkīdir.

Şayet bizler de Muhâcir Efendilerimiz gibi bâtıldan hakka, şerden hayra, bencillikten fedakârlığa hicret edebilirsek;

Ensâr Efendilerimiz gibi Allâh’ın dînine hizmet için bütün gücümüzü seferber edip mazlum ve mağdur din kardeşlerimizle imkânlarımızı cömertçe paylaşabilirsek;

İşte o zaman bizler de ashâb-ı kirâm’ın izini güzelce takip eden ihsân ehli mü’minlerden oluruz -inşâallah-.

EN HAYIRLI ASIR

Oʼnun yaşadığı asrı Âdemoğulları için en hayırlı bir asır kılıyor. Orayı asr-ı saâdet eyliyor. Bir fazîletler medeniyeti meydana geliyor orada.

Kıblesini; insanlığı, Âdem -aleyhisselâm-ʼı ilk yarattığı, Kâbeʼye yönlendiriyor. İlk yapılan mâbede yönlendiriyor.

Kurʼân-ı Kerîmʼi korumayı kıyâmete kadar kendi üzerine Cenâb-ı Hak vaad ediyor, kendi üzerine alıyor. Tevratʼta, İncilʼde, Zeburʼda yok bu, yalnız Kurʼân-ı Kerîmʼde.

Bir de beldesini harem kılıyor. Nasıl Mekke bir haremse, Medîne-i Münevvereʼyi de harem kılıyor.

Oʼnun mescidinde/Ravzaʼda kılınan namazı bin namazdan daha faziletli kılıyor. Kendisine yolculuk yapılan üç mescidin arasında olmuş oluyor.

Minberini Cennetʼte Havzʼın üzerinde eyliyor. Evi ile minberi arasını Cennet bahçelerinden bir bahçe eyliyor.

Uhudʼu Cennet dağlarından bir dağ olmuş oluyor.

Ümmetini merkez ümmet, en hayırlı bir ümmet kılıyor. Ve diğer ümmetlere şâhit olarak gönderiyor.

Her insanın bir şeytanı vardır peşinde. Kirâmen Kâtibîn var, bir de şeytanımız var. Yani bir kalabalıkla geziyoruz dâimâ. Efendimizʼin yanında bulunan şeytana bile ikram etmiş, ona İslâmʼa girmeyi nasîb etmiştir. O da Peygamber Efendimizʼe hayırdan başka bir şey emretmemiştir.

Cenâb-ı Hak Oʼna bütün bunların daha fazlasını ikram ve ihsan eylediyse Oʼnu çok seviyor demektir. Çok çok, en çok Oʼnu seviyor demektir. O hâlde biz de Oʼnun kıymetini takdir etmeye, Oʼna ihtiram göstermeye, Oʼnu yüceltmeye ve sevmeye koşmamız zarûrî.

KENDİMİZE  BUNLARI SORUYOR MUYUZ?

Yani Cenâb-ı Hak, Efendimizʼin alâkası olan şeyleri tekrim ediyor, onlara bir izzet veriyor. Demek ki bizim de alâkamız ne kadar Rasûlullah Efendimizʼle? İbadetlerimiz ne kadar benziyor? Hâlimiz ne kadar benziyor? En başta akîdemiz ne kadar benziyor? Muâşeretimiz ne kadar benziyor? Ahlâkımız ne kadar benziyor? O kadar, demek ki ne kadar benziyorsak, Efendimizʼin alâkası bizim üzerimizde artıyor demektir.

Çünkü:

“Ben kıyâmette sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim. Sakın günah işleyerek benim yüzümü kara çıkartmayın.” buyuruyor Efendimiz. (Bkz. Müslim, Hac, 147; Ebû Dâvûd, Menâsik, 56)

Demek ki biz de burada Rasûlullah Efendimizʼle alâkamızı artırmaya gayret etmemiz, Oʼnun o güzel sıfatlarıyla müzeyyen hâle gelebilmemiz, bunun gayreti içinde bulunabilmemiz… Ashâb-ı kirâmın derdi buydu. Yani Oʼnun ibadeti nasıldı? Efendimiz:

“Benim kıldığım gibi kılın.” buyuruyor. (Bkz. Buhârî, Ezân 18) Benim gibi olun buyuruyor.

Demek ki biz de her ânımızda;

“Ben ne kadar Oʼna benziyorum? Rasûlullah Efendimiz benim yanımda olsa benim bu hâlime memnun olur mu? Yoksa bu hâlimden benim üzülür mü?..”

Demek ki bir müʼmin de dâimâ bu endişe içinde olacak ki, Rasûlullah Efendimizʼle ne kadar alâkamız artarsa Cenâb-ı Hakkʼın indinde de o kadar bizim seviyemiz artmış oluyor.

MÜ’MİNİN FÂRİK VASFI HİZMETTİR