Allah’ın İsim ve Sıfatları Nelerdir?

Allah’ın İsim ve Sıfatları Nelerdir?

Allah’ın isim ve sıfatları nelerdir? İsmi Azam ne demek? Üsmaül Hüsna nedir? Allah’ın zati ve sübuti sıfatları nelerdir? Allah’ın isim ve sıfatları ile ilgili ayet ve hadisler…

Mü’minin Allah’ını tanıması için ilahi zatı nitelendiren kavramlara isim veya sıfat denir. Hayy (diri), alîm (bilen), hâlik (yaratan) gibi dil açısından sıfat kalıbında olan kelimeler, isim kabul edilirken, bunların mastarlarını oluşturan ve Allah’ın zatına nispet edilen “diriltmek, yaratmak, bilmek” gibi kavramlar da sıfat olarak kabul edilmiştir.

“ALLAH” ÖZEL İSMİ

İslam âlimlerinin çoğuna göre, Arapça özel bir isim olan Allah kelimesi (lafzatullah), her hangi bir kökten türememiştir. Allah lafzı, Arap Dili kuralları açısından tenvin kabul etmez. İkili hâli (tesniye) ve çoğulu (cem’i) yoktur. Kendisine ibadet edilen Yüce varlığın özel ismidir.

İSM-İ AZAM (ALLAH’IN EN BÜYÜK İSMİ)

Bu tamlama, sözlükte en büyük isim anlamına gelmektedir. Terim olarak Allah’ın en güzel isimleri içerisinde yer alan en büyük ismi için kullanılmıştır. Ancak bu en büyük ismin (ismi azam) hangisi olduğu açıkça bildirilmemiştir.

Bir grup İslam alimi, Allah’ın isimlerinin hepsinin büyük ve üstün olduğunu söylemiş, birini diğerlerinden ayırmamışlardır. Bir grup ise hadisleri gözönünde bulundurarak, bazı isimlerin diğerlerinden daha büyük ve faziletli olduğu görüşünü benimsemişlerdir. Peygamberimizin bazı hadislerinde ismi azamdan bahsedilmekte, bu isimle dua edildiği zaman, duanın mutlaka kabul edileceği bildirilmektedir.[1] Fakat Allah’ın en büyük isminin hangisi olduğunu kesin olarak belirlememize imkan yoktur. Çünkü bu hadislerin bir kısmında Allah ismi, bir kısmında Rahman, Rahim, (esirgeyen, bağışlayan ), el-Hayyu’l-Kayyum (Diri ve her şeyi ayakta tutan), Zul Celal-i Ve’l İkram (azamet ve ikram sahibi) isimleri Allah’ın en büyük isimleri (ismi azam) olarak belirtilmektedir. Peygamberimizin Allah’ın en büyük ismini bildiği halde, ümmetine açıkça bildirmemesinin sebebi herhalde, mü’minlerin Allah’ın bir ismine çok fazla rağbet göstererek, diğer güzel isimlerini ihmal etmeleri endişesi olmalıdır.

ESMA-İ HÜSNA (ALLAH’IN EN GÜZEL İSİMLERİ)

Esma-i hüsna, Yüce Allah’ın bütün isimleri için kullanılan bir terimdir.

“Allah, kendisinden başka ilah olmayandır. En güzel isimler O’na mahsustur.”[2]

“…En güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde olanlar O’nun şanını yüceltmektedirler. O, galiptir, hikmet sahibidir.”[3]

Bu ayetlerde de ifade edildiği gibi en güzel isimler, Allah’a mahsustur. Çünkü bütün kemal ve mükemmelliğin sahibi O’dur. O’nun isimleri en yücelik ve mutlak üstünlük manası taşıyan kutsal kavramlardır. Allah’ın isimlerine esma-i ilahiyye de denilir.

Allah Teâlâ’nın Kur’an’da ve sahih hadislerde geçen pek çok ismi vardır. Kul bu isimleri öğrenerek Allah’ı tanır, O’nu sever ve gerçek kul olur. O’nun sevmediği kötü huylardan arınarak, hoşnut olduğu iyi huylarla bezenir. Kur’an’da:

“En güzel isimler Allah’ındır. O halde O’na o güzel isimlerle dua edin…”[4] buyurularak esmâ-i hüsna ile dua ve niyazda bulunulması emredilmiştir. Mesela “Ey ayıpları örten Allahım! Dünya ve ahirette ayıp ve kusurlarımı ört, beni mahçup etme!”, bağışlanma ve af isteneceği zaman “Ey günahları bağışlayan, Ey kullarını affeden Allahım! Beni de affet ve günahlarımı bağışla!”, tevbe edileceği zaman “Ey tevbeleri kabul eden Allahım! Benim de tevbemi kabul et!” şeklinde içten ve samimi bir şekilde yapılan dualar Allah’ın izniyle geri çevrilmez, kabul edilir.

Esmâ-i hüsnanın birden fazla olması, işaret ettiği zatın birden çok olmasını gerektirmez. Bütün isimler o tek zata delalet ederler.

“De ki ister Allah deyin, ister Rahman deyin, hangisini deseniz olur. Hangisiyle çağırırsanız çağırın, nihayet en güzel isimler O’nundur.”[5]

Peygamberimizin bir hadisinde belirtildiğine göre, Allah Teâlâ’nın Kur’an ve hadislerde geçen isimlerinden başka, gayb ilminde kendisine tahsis ettiği veya seçkin kullarına bildirdiği, isimleri de vardır: “(Allah’ım !) Sana ait olan her isimle senden dilerim. O isim ki onunla kendini adlandırdın. Veya kitabında vahyettin. Yahut yarattıklarından birine öğrettin. Yahut da yalnız Senin katında bulunan gayb ilminde onu zatına tahsis ettin.”[6]

Allah’ın isimleri konusundaki dayanak vahiy olduğu için, bu isimler insanlar tarafından değiştirilemez. Ayet ve hadisler Allah’ı nasıl isimlendirmiş ise, öyle isimlendirmek gerekir.

Allah’ın İsimleri ve Anlamları

Ayetlerde ve hadislerde geçen esma-i hüsna şunlardır:

1- Allah (اَللَّهُ):

Allah Teâlâ, gördüğümüz görmediğimiz, bildiğimiz bilmediğimiz bütün âlemlerin sâhibi ve mâliki, kâinatın yegâne yaratıcısı, her türlü övgüye ve ibâdete lâyık olan yüceler yücesi Rabbimizin doksan dokuz isminin bütün özelliklerini kendinde toplayan en kapsamlı özel adıdır.

2- er-Rahmân (اَلرَّحْمَنُ):

Rahmet ve merhamet; acıma, bağışlama, şefkat ve ihsân anlamlarına gelir. “Rahmân” ve “Rahîm” isimleri, “çok şefkat ve merhamet eden” anlamındadır.

3- er-Rahîm (اَلرَّحِيمُ):

Rahîm; pek çok merhamet edici, verdiği nimetleri iyi kullananları daha büyük nimetler vermek suretiyle mükâfâtlandırıcı anlamındadır.

4- el-Melik (اَلْمَلِكُ):

Melik; görülen ve görülmeyen bütün âlemlerin, bütün kâinatın tek sahibi ve mutlak surette tek hükümdârı demektir.

5- el-Kuddûs (اَلْقُدُّوسُ):

Kuddûs; hatadan, gafletten, âcizlikten, her türlü eksiklikten uzak, bütün kemâl sıfatları üzerinde toplamış, bütün övgülerin üstünde olan demektir.

6- es-Selâm (اَلسَّلاَمُ):

Selâm; her türlü eksiklikten, ayıptan, kusurdan, yaratılmışlara özgü değişim ve yok oluştan münezzeh ve sâlim olan; kullarını her türlü kötülüklerden, tehlikelerden selâmete çıkaran; Cennetteki kullarına selam veren demektir.

7- el-Mü’min (اَلْمُؤْمِنُ):

Mü’min; güven veren, va’dine güvenilen; inananları korku ve endişeden güvende kılan; müminlerin imân ve samimiyetini tasdik eden; mûcizeler vermek suretiyle Peygamberlerinin doğruluğunu ispatlayan; kendisine sığınanları koruyan, emniyetle rahatlandıran demektir.

8- el-Müheymin (اَلْمُهَيْمِنُ):

Müheymin; kâinatın bütün işlerini gözetleyip yöneten; bütün yaratıklarını gözetip koruyan; korkulardan emin kılan demektir.

9- el-Azîz (اَلْعَزِيزُ):

Azîz; yenilmesi mümkün olmayan gâlip; dengi ve benzeri bulunmayacak şekilde değerli ve şerefli; güçlü ve yenilmez demektir.

10- el-Cebbâr (اَلْجَبَّارُ):

Cebbâr; dilediğini her durumda gerçekleştiren; istediğini zorla yaptırmaya muktedir olan; yaratılmışların halini iyileştiren; parçalanmış, dağılmış ve bozulmuş olanı düzeltip onaran; her şeyi tasarrufu altına alan demektir.

11- el-Mütekebbir (اَلْمُتَكِّرُ):

Mütekebbir; her zaman ve her yerde büyüklüğünü gösteren; zât ve sıfatlarının mâhiyeti bilinemeyecek kadar ulu, yaratılmışların sıfatlarından yüce olan; azgın ve zâlim insanları mutlak gücüne boyun eğmek zorunda bırakan demektir.

12- el-Hâlik (اَلْخَالِقُ):

Hâlık; her şeyi yaratan, yoktan var eden demektir.

13- el-Bâri’ (اَلْبَارِئُ):

Bâri’; bir örneği ve maddesi olmaksızın yaratan; evrenin bütün parçalarını âhenkli ve düzenli olarak meydana getiren demektir.

14- el-Musavvir (اَلْمُصَوِّرُ):

Musavvir; varlıkları çeşitli şekillerde yaratan; yarattığı her varlığa ayrı bir şekil ve özellik veren demektir.

15- el-Gaffâr (اَلْغَفَّارُ):

Gaffâr; daima affeden; kullarının günahlarını örten, ayıp ve kusurlarını bağışlayan; tekrarlanan günahları bağışlayan; mağfireti, bağışlaması sonsuz olan demektir.

16- el-Kahhâr (اَلْقَهَّارُ):

Kahhâr; yenilmeyen yegane gâlip demektir.

17- el-Vehhâb (اَلْوَهَّابُ):

Vehhâb; karşılık beklemeden bol bol veren; hibesi ve lütfu çok olan demektir.

18- er-Rezzâk (اَلرَّزَّاقُ):

Rezzâk; bedenlerin ve ruhların gıdasını, bütün yaratıklarının rızkını yaratıp veren demektir.

19- el-Fettâh (اَلْفَتَّاحُ):

Fettâh; iyilik kapılarını açan; hakemlik yapan; bütün anlaşmazlıklarda hakemlik yaparak mutlak adâleti gerçekleştiren; zulme uğrayanlara yardım eden; mü’min kullarını zafere ulaştıran; mü’minlere mânevî kapıları açıp kalplerden kederleri gideren; her derde çare bulan; her türlü engelleri kaldıran demektir.

20- el-Alîm (اَلْعَلِيمُ):

Alîm; hakkıyla bilen demektir. Allah Teâlâ, zaman ve yer kaydı olmaksızın büyük küçük, gizli açık her şeyi bilendir.

21- el-Kâbiz (اَلْقَابِضُ):

Kâbız; rızkı daraltan; canlıların ruhlarını alıp hayatlarına son veren demektir.

22- el-Bâsit (اَلْبَاسِطُ):

Bâsıt; rızkı genişleten; ruhları bedenlerine dağıtan demektir.

23- el-Hâfid (اَلْخَافِضُ):

Hâfıd; alçaltan; zillete düşüren; yukarıdan aşağıya indiren demektir.

24- er-Râfi’ (اَلرَّافِعُ):

Râfi’; yücelten, yükselten, yukarı kaldıran, şeref veren demektir.

25- el-Muizz (اَلْمُعِزُّ):

Muizz; üstün kılan, izzet ve şeref veren; mülkü dilediğine veren demektir.

26- el-Müzill (اَلْمُذِلُّ):

Müzill; zillete düşüren, hor ve hakir kılan, rezil ve perişân eden, alçaltan demektir.

27- es-Semî’ (اَلسَّمِيعُ):

Semî’; sonsuz işiten, her türlü kısıtlamadan yüce olarak gizli açık her şeyi işiten; işitilecek şeyler kendisine gizli kalmayan; dilek, dua ve yakarışları kabul eden demektir.

28- el-Basîr (اَلْبَصِيرُ):

Basîr; sonsuz görücü; her şeyi gören, bilen; kendisinden hiç bir şey saklanamayan demektir.

29- el-Hakem (اَلْحَكَمُ):

Hakem; hükmeden, hakkı yerine getiren; hüküm yetkisi kendisine ait olan; son hükmü verecek olan demektir.

30- el-Adl (اَلْعَدْلُ):

Adl; mutlak adâlet sahibi, çok adâletli, asla zulmetmeyen; her şeyi yerli yerine koyan demektir.

31- el-Latîf (اَللَّطِيفُ):

Latîf; yaratılmışların ihtiyaçlarını en ince ayrıntıya varıncaya kadar bilip sezilmez yollarla karşılayan; kullarına yumuşaklıkla, lütuf ve ihsânıyla muâmele eden demektir.

32- el-Habîr (اَلْخَبِيرُ):

Habîr; her şeyi bilen, her şeyin iç yüzünden, gizli taraflarından haberdâr olan demektir.

33- el-Halîm (اَلْحَلِيمُ):

Halîm; suçluların cezasını vermeye gücü yettiği halde cezalandırmayıp onlar hakkında yumuşak davranan, cezalarını geriye bırakan; acele ve kızgınlıkla muâmele etmeyen demektir.

34- el-Azîm (اَلْعَظِيمُ):

Azîm; büyük, yüce, ulu demektir.

35- el-Gafûr (اَلْغَفُورُ):

Gafûr; günahları bağışlayan; affeden demektir.

36- eş-Şekûr (اَلشَّكُورُ):

Şekûr; az iyiliğe çok mükâfât veren; kendi rızası için yapılan iyilikleri fazlasıyla mükâfâtlandıran demektir.

37- el-Aliyy (اَلْعَلِىُّ):

Aliyy; pek yüce, pek yüksek demektir.

38- el-Kebîr (اَلْكَبِيرُ):

Kebîr; büyük ve ulu demektir.

39- el-Hafîz (اَلْحَفِيظُ):

Hafîz; koruyup gözeten; kendisinden gizli hiç bir şey olmayan demektir.

40- el-Mukît (اَلْمُقِيتُ):

Mukît; yaratılmışların her türlü gıdalarını yaratıp veren; her şeye gücü yeten ve koruyan demektir.

41- el-Hasîb (اَلْحَسِيبُ):

Hasîb; kullarına yeten; onları hesaba çeken demektir.

42- el-Celîl (اَلْجَلِيلُ):

Celîl; azamet ve ululuk sahibi demektir.

43- el-Kerîm (اَلْكَرِيمُ):

Kerîm; ihsânı, in’âmı, lütfu, keremi bol olan, sonsuz cömert demektir.

44- er-Rakîb (اَلرَّقِيبُ):

Rakîb; her şeyi gözetleyip denetleyen; kontrol eden demektir.

45- el-Mucîb (اَلْمُجِيبُ):

Mucîb; kendine yalvaranların isteklerini veren; kullarının dileklerine ve dualarına karşılık veren demektir.

46- el-Vâsi’ (اَلْوَاسِعُ):

Vâsi’; ilmi ve merhameti her şeyi kuşatan demektir.

47- el-Hakîm (اَلْحَكِيمُ):

Hakîm; hikmet sahibi demektir. Allah Teâlâ, yaptığı her şeyi yerli yerince, eksiksiz ve tam yapar.

48- el-Vedûd (اَلْوَدُودُ):

Vedûd; çok seven ve çok sevilen; sevilmeye lâyık olan demektir.

49- el-Mecîd (اَلْمَجِيدُ):

Mecîd; şânı büyük, yüksek; lütuf ve ikrâmı bol demektir.

50- el-Bâis (اَلْبَاعِثُ):

Bâis; ölüleri dirilten, Peygamber gönderen demektir.

51- eş-Şehîd (اَلشَّهِيدُ):

Şehîd; her zaman, her yerde hazır olan; her şeye şâhit olan; kendisine hiç bir şey gizli olmayan demektir.

52- el-Hakk (اَلْحَقُّ):

Hak; varlığı gerçek olan, varlığı hiç değişmeden duran; varlığı ve ilâhlığı kesin olan, hükmünün gereğini yerine getiren demektir.

53- el-Vekîl (اَلْوَكِيلُ):

Vekîl; işlerini kendisine bırakanların işlerini en mükemmel bir şekilde yapan; kendisine güvenilip dayanılan demektir.

54- el-Kaviyy (اَلْقَوِىُّ):

Kaviyy; pek güçlü; gücü her şeye yeten demektir.

55- el-Metîn (اَلْمَتِينُ):

Metîn; sonsuz kudrete sahip; son derece güçlü, kuvvetli; dayanıklı, sağlam demektir.

56- el-Veliyy (اَلْوَلِىُّ):

Veliyy; dost ve yardımcı demektir.

57- el-Hamîd (اَلْحَمِيدُ):

Hamîd; övülmeye lâyık olan demektir.

58- el-Muhsî (اَلْمُحْصِي):

Muhsî; sonsuz ilmiyle her şeyin sayısını bilen, her yapılanı bir bir sayan demektir.

59- el-Mübdi’ (اَلْمُبْدِئُ):

Mübdi’; yaratıkları maddesiz ve örneksiz olarak ilk baştan yaratan demektir.

60- el-Muîd (اَلْمُعِيدُ):

Muîd; yaratılmışları öldürdükten, yok ettikten sonra tekrar yaratan; öldükten sonra dirilten demektir.

61- el-Muhyî (اَلْمُحْيِي):

Muhyî; can veren, yaşatan demektir.

62- el-Mümît (اَلْمُمِيتُ):

Mümît; öldüren, canlının hayatına son veren demektir.

63- el-Hayy (اَلْحَىُّ):

Hayy; diri, canlı olan; ölmek şânından olmayan demektir.

64- el-Kayyûm (اَلْقَيُّومُ):

Kayyûm; her şeyin varlığı kendisine bağlı olan; kâinatı idare eden demektir.

65- el-Vâcid (اَلْوَاجِدُ):

Vâcid; istediğini istediği zaman bulan; hiç bir şeye muhtaç olmayan demektir.

66- el-Mâcid (اَلْمَاجِدُ):

Mâcid; şânı ve kadri büyük; kerem ve cömertliği bol demektir.

67- el-Vâhid (الْواَحِدُ):

Vâhid; bir olan, tek olan; zâtında, sıfatlarında, isimlerinde ve fiillerinde asla ortağı, dengi ve benzeri bulunmayan demektir.

68- es-Samed (اَلصَّمَدُ):

Samed; her şeyin kendisine muhtaç olduğu, kendisinin hiç bir şeye muhtaç olmadığı; ihtiyaçların giderilmesi ve ızdırapların dindirilmesi için baş vurulacak tek merci demektir.

69- el-Kâdir (اَلْقَادِرُ):

Kâdir; her şeye gücü yeten; kudret sahibi demektir.

70- el-Muktedir (اَلْمُقْتَدِرُ):

Muktedir; tam bir kudret sahibi; her şeye gücü yeten demektir.

71- el-Mukaddim (اَلْمُقَدِّمُ):

Mukaddim; istediğini öne alan, ileri geçiren demektir.

72- el-Muahhir (اَلْمُؤَخِّرُ):

Muahhir; istediğini geri koyan, arkaya bırakan demektir.

73- el-Evvel (اَلأَوَّلُ):

Evvel; ilk; varlığının başlangıcı olmayan demektir.

74- el-Âhir (اَلآخِرُ):

Âhir; varlığının sonu olmayan demektir.

75- ez-Zâhir (اَلظَّاهِرُ):

Zâhir; varlığı apaçık demektir.

76- el-Bâtın (اَلْباَطِنُ):

Bâtın; zâtının görülmesi ve mâhiyetinin bilinmesi açısından gizli demektir.

77- el-Vâlî (اَلْوَالِي):

Vâlî; kâinatın tek hâkimi, yöneticisi demektir.

78- el-Müteâlî (اَلْمُتَعَالِي) :

Müteâlî; izzet, şeref ve hükümranlık bakımından en yüce demektir.

79- el-Berr (اَلْبَرُّ):

Berr; iyiliği çok olan; va’dini yerine getiren demektir.

80- et-Tevvâb (اَلتَّوَّابُ):

Tevvâb; tövbe eden kullarının tövbelerini kabul eden ve tövbede muvaffak kılan demektir.

81- el-Müntekim (اَلْمُنْتَقِمُ):

Müntekim; suçlulara, adâleti ile hak ettikleri cezayı veren demektir.

82- el-Afüvv (اَلْعَفُوُّ):

Afüv; hiç bir sorumluluk kalmayacak şekilde günahları affeden demektir.

83- er-Raûf (اَلرَّؤُفُ):

Raûf; çok şefkatli ve merhametli demektir.

84- Mâlikü’l-Mülk (مَالِكُ الْمُلْكِ):

Mâlikü’l-mülk; mülkün gerçek sahibi; bütün varlık âleminin tek hâkimi demektir.

85- Zü’l-Celâli ve’l-İkrâm (ذُو الْجَلاَلِ وَ الْاِكْرَامِ):

Zü’l-celâli ve’l-ikrâm; ululuk ve ikrâm sahibi demektir.

86- el-Muksit (اَلْمُقْسِطُ):

Muksit; adâlet sahibi; bütün işlerini denk, birbirine uygun ve yerli yerinde yapan demektir.

87- el-Câmi’ (اَلْجَامِعُ):

Câmi’; istediğini istediği zaman istediği yerde toplayan demektir.

88- el-Ğaniyy (اَلْغَنِىُّ):

Ğaniyy; çok zengin olan; hiç bir şeye muhtaç olmayan demektir.

89- el-Muğnî (اَلْمُغْنِي):

Muğnî; istediğini zengin eden demektir.

90- el-Mâni’ (اَلْمَانِعُ):

Mâni’; dilemediği şeylerin gerçekleşmesine izin vermeyen; kötü şeylere engel olan demektir.

91- ed-Dârr (اِلضَّارُّ):

Dârr; zarar veren; elem ve zarar verici şeyleri yaratan demektir.

92- en-Nâfi’ (اَلنَّافِعُ):

Nâfi’; fayda veren; dilediği kuluna hayırlı ve faydalı olanı veren demektir.

93- en-Nûr (اَلنُّورُ):

Nûr; nurlandıran, ışık veren, nur kaynağı; âlemleri nurlandıran; istediği simalara, zihinlere ve gönüllere nur yağdıran demektir.

94- el-Hâdî (اَلْهَادِي):

Hâdî; hidâyeti yaratan; istediği kulunu muradına erdiren, hayırlı yollara muvaffak kılan demektir.

95- el-Bedî’ (اَلْبَدِيعُ):

Bedî’; varlıkları, eşi, benzeri ve örneği olmaksızın, sanatkârane bir şekilde yaratan demektir.

96- el-Bâkî (اَلْبَاقِي):

Bâkî; ebedî olan; varlığının sonu olmayan demektir.

97- el-Vâris (اَلْوَارِثُ):

Vâris; varlığının sonu olmayan demektir. Allah Teâlâ, yaratılmış bütün varlıkları yok ettikten sonra bâkî kalan, mülkün gerçek sahibidir.

98- er-Reşîd (اَلرَّشِيدُ):

Reşîd; irşad eden; doğru yolu gösteren demektir.

99- es-Sabûr (اَلصَّبُورُ):

Sabûr; çok sabırlı demektir.

ALLAH’IN SIFATLARI

Allah Teâlâ’ya iman etmek demek, O’nun yüce varlığı hakkında vacip ve zorunlu olan, kemal ve mükemmellik sıfatlarıyla birlikte caiz sıfatları da bilip, öylece inanmak ve Allah’ın zâtını noksan sıfatlardan uzak tutmaktır. Zira Allah, şanına layık olan bütün kemal sıfatları zâtında toplamış olup noksan sıfatlardan da münezzehtir.

Allah Teâlâ’nın sıfatlarının hepsi ezeli ve ebedi sıfatlardır. O’nun sıfatlarının başlangıcı da sonu da yoktur. Allah’ın sıfatları yarattıklarının sıfatlarına benzemez. Her ne kadar isimlendirmede bir benzerlik varsa da, Allah’ın ilmi bizim ilmimize; iradesi bizim irademize; kelâmı da, bizim sözümüze benzemez. Allah’ın zatının ve sıfatlarının mahiyeti idrakimizi aştığından dolayı onları tam anlamıyla kavrayamayız. O kendisini hangi  isim ve sıfatlarla tanıtmışsa Allah’ı öylece tanırız. Kur’an-ı Kerim:

“O’nu gözler idrak edemez. Fakat O, gözleri idrak eder . O, eşyayı pek iyi bilen her şeyden haberdar olandır.”[7] buyurarak, Allah’ın zatını idrak etmenin, mahiyetini bilmenin imkansız olduğunu açıklamıştır. Peygamberimiz de bu konuda “Allah’ın yaratıkları hakkında düşününüz. Fakat Allah’ın zatı hakkında düşünmeyiniz. Gerçekten siz buna güç yetiremezsiniz.”[8]  buyurmuşlardır.

Yüce Allah’ın varlığı zorunlu olan sıfatları çeşitli şekillerde sınıflandırılmıştır. Bunlar içinde en meşhuru ilahi sıfatları, zati sıfatlar ve subuti sıfatlar olarak ikiye ayıran sınıflandırmadır. Şimdi bu sıfatları inceleyelim.

1- Allah’ın Zati Sıfatları

Sadece Allah Teâlâ’nın zatına mahsus olan, yaratıklardan herhangi birine verilmesi caiz ve mümkün olmayan sıfatlardır. Zati sıfatların zıtları, Allah hakkında düşünülemediği, bu sebeple sonluluk ve eksiklik ifade eden bu özelliklerden O’nun tenzih edilmesi gerektiğinden bu sıfatlara tenzihi ve selbi sıfatlar da denilmiştir. Zati sıfatlar şunlardır:

a- Vücud: Var olmak demektir. Allah vardır. Varlığı başkasından değil, zatının gereğidir, varlığı zorunludur (vâcibül vücud). Vücud’un zıttı olan yokluk (adem), Allah Teâlâ hakkında düşünülemez. Vücud sıfatına “sıfat-ı nefsiyye” de denilmiştir.

b- Kıdem: Ezeli olmak, başlangıcı olmamak demektir. Hiçbir zaman dilimi düşünülemez ki o zamanda Allah henüz var olmamış olsun. Ne kadar geriye gidersek gidelim, O’nun var olmadığı bir zaman yoktur, olmamıştır. Çünkü Allah sonradan meydana gelmiş bir varlık değildir. Ezeli (kadim) bir varlıktır. Allah’ın varlığı zorunlu (vacibu’l-vücud) olduğu için ezeli olması da zorunludur.

c- Beka: Varlığının sonu olmamak, ebedi olmak demektir. Allah’ın sonu yoktur. Zaten başlangıcı olmayan bir varlığın sonunun olması düşünülemez. Bekanın zıddı olan fena yani sonlu olmak Allah hakkında düşünülemez. Ne kadar ileriye gidilirse gidilsin, Allah’ın olmayacağı bir an yoktur, olmayacaktır. Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın ezeli ve ebedi oluşu şöyle anlatılır:

“O, ilktir, sondur…”[9]

“…Allah’ın zatından başka her şey yok olucudur. …”[10]

d- Muhalefetün li’l – havadis: Sonradan olan şeylere benzememek demektir. Allah’tan başka her varlık sonradan olmuştur. Allah, sonradan olan şeylerin hiçbirisine hiçbir yönden benzemez. Allah, kendisi hakkında bizim hatırımıza gelenlerin daima ötesinde bir varlıktır. Bu sıfatın zıddı olan sonradan olana benzemek ve denklik, Allah hakkında düşünülmesi imkansız olan bir özelliktir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmuştur:

 “…O’nun (benzeri olmak şöyle dursun), benzeri (nin misli dahi) yoktur. O işitendir, görendir.”[11]

Bu ayet Allah’ı noksan sıfatlardan tenzih ederken, kemal sıfatlarıyla da nitelemektedir.

e- Kıyam binefsihi: Varlığı kendiliğinden olmak, var olmak için bir başka varlığa ihtiyaç duymamak demektir. Allah kendiliğinden vardır. Var olmak için bir yaratıcıya, bir yere, bir zamana, bir sebebe muhtaç değildir. Başkasına muhtaç olmak (Kıyam biğayrihi), Allah hakkında düşünülemez. Kur’an-ı Kerim’de bu sıfat ile ilgili olarak şöyle buyrulur:

De ki: “O, Allah’tır, bir tektir. Allah Samed’dir. (Her şey O’na muhtaçtır; O, hiçbir şeye muhtaç değildir.)” [12]

“ Ey insanlar ! Allah’a muhtaç olan sizsiniz. Zengin ve övülmeye layık olan ancak O’ dur.”[13]

f- Vahdaniyet: Allah Teâlâ’nın zatında, sıfatlarında ve fiillerinde bir ve tek olması, eşi, benzeri ve ortağının bulunmaması demektir. Vahdaniyetin zıddı olan ‘birden fazla olmak’, ‘eşi ve ortağı bulunmak’, Allah hakkında düşünülmesi imkansız olan sıfatlardandır.

Kur’an’da İhlas suresi aynı zamanda Allah’ın bu sıfatını da anlatır:

‘… O’ndan çocuk olmamıştır (Kimsenin babası değildir). Kendisi de doğmamıştır (kimsenin çocuğu değildir). Hiçbir şey O’na denk ve benzer değildir.”[14]

2- Subûti Sıfatlar

Varlığı zorunlu olan ve kemal ifade eden sıfatlardır. Bu sıfatlar Allah diridir, irade edendir, güç yetirendir anlamında Allah’ın hayat, irade ve kudret sıfatları gibi müsbet (olumlu) ifadelerle Allah’ı tanıttığı için, subuti sıfatlar adını almışlardır. Subuti sıfatların zıtları olan özellikler, Allah hakkında düşünülemez. Bu sıfatlar ezeli ve ebedi olup, yaratılanların sıfatları gibi sonradan meydana gelmiş değildir. Ehl-i Sünnet alimlerine göre ister hayy (diri), alîm (bilen), kadîr (güç sahibi) gibi gramer olarak sıfat kelimeler olsun, ister hayat, ilim, kudret gibi mastar kalıbındaki kelimeler olsun, bütün subûti sıfatlar Allah’a verilebilir. Bu sıfatlar kainatla ilgili sıfatlardır. Zati sıfatlar sadece Allah’ın zatına verilip, yaratıklardan herhangi birine hiçbir şekilde verilemezken, subuti sıfatlar yaratıklar hakkında da kullanılabilir. Ancak ne var ki Allah’ın ilmi, kudreti, iradesi, sonsuz, mutlak, ezeli ve ebedidir, kemal ve mükemmellik ifade eder. Kulların ki ise sonlu, sınırlı, sonradan yaratılmış, eksik ve yetersiz sıfatlardır. İsimlendirmede bir benzerlik olsa bile, Allah’ın sıfatları hiçbir şekilde yaratıkların sıfatlarına benzemez. Subûti sıfatlar sekiz tanedir:

a- Hayat: Diri ve canlı olmak demektir. Yüce Allah diridir ve hayat sahibidir. Her şeye mesela kuru ve ölü toprağa can veren O’dur. O, Ezeli ve ebedi bir hayata sahiptir. Hayat sıfatı, Allah’ın varlığının kemali için zorunlu olduğu gibi ilim, irade, kudret gibi sıfatlara sahip olmak için de zorunludur. Hayat sıfatının zıddı olan ölü olmak, Allah hakkında düşünülemez. Kur’an’da bu sıfatla ilgili olarak şöyle buyrulur:

“Ölümsüz ve daima diri olan Allah’a güvenip dayan…”[15]

(Artık bütün ) yüzler, diri ve her şeye hakim olan Allah için eğilip boyun bükmüştür…”[16]

b- İlim: Bilmek demektir. Allah her şeyi bilendir. Olmuşu, olanı, olacağı, gelmişi, geçmişi, gizliyi, açığı bilir. Allah’ın bilgisi yaratılanların bilgisine benzemez; artmaz, eksilmez. O sonsuz ilmiyle her şeyi bilir. Alemde görülen bu düzen, tertip ve şaşmaz ahenk, Allah’ın sonsuz ilminin en büyük göstergesidir. İlim sıfatının zıddı olan cehl (bilgisizlik), Allah hakkında düşünülmesi imkansız olan sıfatlardandır. Kura’n-ı Kerim’de ilim sıfatı ile ilgili şöyle buyrulur:

“…O karada ve denizde ne varsa bilir. O’nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez…” [17]

c- Semi‘: İşitmek demektir. Allah işitir. İster gizli ister açık söylensin Allah işitir, duyar. Bir şeyi duyması, o arada ikinci bir şeyi işitmesine engel değildir. Allah işitmek için her hengi bir organa ve alete muhtaç değildir. İşitmemek ve sağırlık Allah hakkında düşünülmesi mümkün olmayan bir sıfattır.

Kur’an’da şöyle buyrulur:

اِنَّ اللّٰهَ سَميعٌ بَصيرٌ  “Şüphesiz ki Allah (her şeyi) işitendir, (her şeyi) görendir.”[18]

d- Basar: Görmek demektir. Yüce Allah her şeyi görür. Hiçbir şey Allah’ın görmesinden uzak kalmaz. Aydınlıkta ve karanlıkta saklı ve açık ne varsa Allah hepsini görür. Görmemek (âmâlık) Allah hakkında düşünülmesi imkansız bir sıfattır. Allah’ın işitme ve görme sıfatlarının mükemmel olduğunu bildiren ayetlerin birinde şöyle buyrulur:

“(Allah), gözlerin hain bakışını, kalplerin gizlediğini bilir. Allah adaletle hükmeder. O’nu bırakıp taptıkları ise hiçbir şeye hükmetmezler. Şüphesiz ki Allah hakkıyla işiten ve görendir. ”[19]

e- İrade: Dilemek, istemek demektir. Allah dilediğini isteyendir. Varlıkların durumlarını ve özelliklerini belirleyen onların hepsini yaratan Allah’tır. Allah’ın dilediği olur, dilemediği olmaz. İrade sıfatının zıddı olan, iradesizlik ve mecburiyet, Allah hakkında düşünülemez. Kur’an’da buyrulur:

“De ki: Mülkün gerçek sahibi olan Allah’ım. Sen mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden de mülkü alırsın. Dilediğini yüceltir, dilediğini de alçaltırsın…”[20]

“Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. O dilediğini yaratır. …”[21] ayetleri irade sıfatının nakli delillerindendir.

Bu sebeple bür Müslüman yapacağı işle alakalı mutlaka “İnşallah!” (Allah dilerse olur) demeyi unutmamalı, bunu bir prensip haline getirmelidir. Kur’an’da buyrulur:

“Hiçbir şey hakkında sakın ‘yarın şunu yapacağım’ deme! Ancak, ‘İnşallah/Allah dilerse yapacağım’ de.”[22]

Allah Teâlâ’nın iki türlü iradesi vardır:

Tekvinî irade: Bütün yaratılmışları içine alan iradedir. Tekvini iradenin tecelli etmesiyle varlıklar meydana gelir.

“Biz bir şeyin olmasını istediğimiz zaman ona sözümüz sadece “ol” dememizdir. Hemen oluverir.”[23] ayetinde bildirilen tekvinî bir iradedir.

Teşriî irade: Yüce Allah’ın bir şeyi sevmesi ve istemesi sebebiyle o işin yapılmasını emretmesi demektir. Allah’ın teşriî irade olarak bir şeyi dilemiş olması, o işin her kul üzerinde meydana gelmesini gerekli kılmaz.

Mesela, “ Muhakkakki Allah adaleti, iyiliği ve akrabaya yardım etmeyi emrediyor (irade ediyor)…”[24] mealindeki ayet bu kabildendir.

f- Kudret: Gücü yetmek demektir. Allah sonsuz bir güç ve kudret sahibidir. Kudret sıfatının zıddı olan acizlik ve güç yetirememek, Allah hakkında düşünülemez. O’nun kudretinin yetmeyeceği hiçbir iş yoktur. Kainatta her şey Allah’ın güç ve kudretiyle olmaktadır. Güneş sisteminden galaksilere kadar bütün kainattaki bütün varlıkların hayat düzeni Allah’ın kudretinin açık delilidir. Kur’an’da buyrulur:

“Allah gece ile gündüzü birbirine çeviriyor. Şüphesiz bunda basiret sahipleri için mutlak bir ibret vardır. Allah her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üstünde sürünür, kimi iki ayağı üstünde yürür, kimi dört ayağı üstünde yürür. Allah dilediğini yaratır. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.”[25]

g- Kelâm: Söz, konuşma demektir. Allah hiç bir mahlukata benzemeyen bir kelam sıfatına sahiptir. Allah bu sıfatının tecellisiyle peygamberlerine kitaplar indirmiş, bazı peygamberler ile de vahy yoluyla konuşmuştur. Kur’an’a bu manada “Kelamullah/Allah’ın kelamı” denilir. Ezeli olan kelam sıfatının mahiyetini anlamaya insanın idraki yetmez. Zira Allah’ın konuşması insanda olduğu gibi hava titresimlerinin algılanması ve bu titreşimlerin zihin tarafından anlamlandırılması şeklinde değildir. Yani ses ve harflerden meydana gelmiş değildir. Zaten kelamın zıddı olan konuşamamak ve dilsizlik Allah hakkında düşünülmesi imkansız sıfatlardır. Allah Teâlâ kendi zatına mahsus kelam sıfatıyla peygamberlerine vahyederek emreder, yasaklar ve haberler verir. Kur’an’da buyrulur:

“Musa tayin ettiğimiz vakitte (Tur’a) gelip de Rabbi onunla konuşunca ‘Rabbim! Bana (kendini) göster, seni göreyim’ dedi…”[26]

 “De ki: Rabbimin sözlerini (yazmak) için bütün denizler mürekkep olsa ve bir o kadar da ilave getirsek dahi, Rabbimin sözleri bitmeden önce deniz tükenecektir.” [27]

h- Tekvin: Yaratmak, yok olanı yokluktan varlığa çıkarmak demektir. Yüce Allah yegane yaratıcıdır. O, ezeli ilmiyle bilip dilediği her şeyi sonsuz güç ve kudretiyle yaratmıştır. Kainatta Allah’ın yaratmadığı hiçbir şey yoktur. Zerreden kürreye kadar herşey O’nun yararttığıdır. Âyette:

“Allah her şeyin yaratıcısıdır. O, her şeye vekildir.”[28] buyrulmuştur.

Dipnotlar:

[1] Konu ile ilgili hadisler için bkz. Ebû Davud, Vitr, 23; Tirmizî, Daavât, 64, 65, 100; Nesâi, Shcv, 58; İbn Mâce, Duâ, 9, 10. [2] Taha sûresi, 8. ayet [3] Haşr sûresi, 24. ayet [4] A’râf sûresi, 180. ayet [5] İsrâ sûresi, 110. ayet [6] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1, 391. [7] En’âm sûresi, 103. ayet [8] Suyûtî, el- Câmiu’s – sağîr, Aclûnî, Keşfu’l- hafâ, 1, 311. [9] Hadîd sûresi, 3. ayet [10] Kasas sûresi, 88. ayet [11] Şûrâ sûresi, 11. ayet [12] İhlas sûresi, 1-2. ayetler [13] Fâtır sûresi, 15. ayet [14] İhlas sûresi, 3-4. ayetler [15] Furkân sûresi, 58. ayet [16] Tâhâ sûresi, 111. ayet [17] En’âm sûresi, 59. ayet [18] Hacc suresi, 75. ayet [19] Mü’min sûresi, 19- 20. ayet [20] Ali İmrân sûresi, 26. ayet [21] Şûrâ sûresi, 49. ayet [22] Kehf suresi, 23. ve 24. ayetler [23] Nahl sûresi, 40. ayet [24] Nahl sûresi, 90. ayet [25] Nûr sûresi, 44- 45. ayetler [26] Âraf sûresi, 143. ayet [27] Kehf sûresi, 109. ayet [28] Zümer sûresi, 62. ayet 

Kaynak: İslam Akaidi, Erkam Yayınları

KAYNAK :
https://www.islamveihsan.com/allahin-isim-ve-sifatlari-nelerdir.html

İçeriği Oyla
E-bültene Abone Ol Merak etmeyin. Spam yapmayacağız.

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Hızlı yorum için giriş yapın.

Başka Yazı Yok

Giriş Yap

VEYA
close

Subscribe